7 günlük ücretsiz üyeliğimizi iptal etme tehditleri sonucunda 1 aylık ücretsiz üyelik aldığımız, sanat sancaktarı Mubi’nin etinden sütünden faydalanmaya devam ediyoruz. Bugünkü konuğumuz, komşudan çıkıp İngiltereler’de neler neler yapan Yorgos Bey ve kısa filmi Nimic.
Yorgos Bey’in diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de, büyük büyük sahnelerin içerisinde eriyip kaybolan karakterlerle dolu bir masal dinliyoruz. Oyuncuların oldukça donuk oyunları ve geniş kamera açıları sayesinde; yine garip ve rahatsız edici bir hiper-gerçeklikle karşı karşı karşıyayız. Bu hiper-gerçeklikte arayacağımız şey ise bizim biz olmamızı sağlayan o şey.
“Baba”; diğer milyonlarca baba gibi erkenden kalkar ve yumurta haşlar. Diğer on milyonlarca insan gibi ailesiyle kahvaltı eder ve tabii milyarlarca çalışan gibi metroyla işine gider.
Biz bunları görürken karakterin kendisi hala kayıptır. Bir karakter olmaktan çok basit bir obje gibidir. Kamera, iş yerini gösterdiği andan sonra objenin detaylarına sızmaya başlarız. Bu obje, aralıklarla filmin başından beri bize eşlik eden müziğin icracılarındandır mesela. Biz gözlemci olarak bu objeyle yüzleşmeye başlamamıza rağmen objenin kendisiyle yüzleşmeye başlaması, ne kadar şaşırtıcıdır ki bir başkasıyla iletişim kurana kadar söz konusu bile değildir. Obje, kendi içerisindeki girift yapıyı çözümleyecek cesareti hiçbir zaman gösteremez. Bu, objenin kendi kurduğu değerler sisteminde yargılanacak sanığın her şeyden önce bulunması gerekliliğindendir. Obje, kendisini hiçbir zaman sanık sanmaz. Hikayenin devamında nihayet saat sorulur.
Saat sorulan kimse obje için çok rahat şekilde yargılanacak kimsedir. Hakkında çok fazla bilgi olmamasından ötürü, obje kendi girift yapısının kendisine mahsus olduğu yanılgısı ile, onu kendi mahkemesinde yargılar ve bizim için ne olduğu önemsiz kararlar alır. Buraya kadar obje kendi içerisine hala dönmemiştir. Ne zaman ki yargılanan kimse aslında objenin kendisi olduğunu iddia eder, işte o zaman değerler sistemi de kendini sorgulamaya başlar. Obje, bu değerlerin nereden ve nasıl elde edildiğine dair sağlam kanıtlar bulamadığında kendisinin varlığını sorgulamak için bir başka otoriteye sığınır. Bunlar çocukları ve eşidir. Ne yazık ki onlar da objenin yaşadığı döngünün içerisindedir. Objeye yakınlıklarına rağmen onun, karmaşıklıktan çok uzak ve anlaşılabilir olması gerektiği varsayımıyla; bizim, objeyi sadece yaptığı eylemlerle anlamaya çalıştığımız gibi onlar da kendi babalarını sadece eylemlerle anlamaya çalışmışlardır. Bu yüzden babalarının bir kadın olmaması gerektiği bilgisine dahi erişemezler.
Obje; kendi tarafından onaylanamayan varlığını, bir başkasına da onaylatamadığında artık Yorgos Bey’in sürekli kullandığı, varoluşsal sıkıntılarını çözememiş karaktere dönüşür. Yani, “cogito, ergo sum” diyerek kendini bulma çabasında kendini bulur. Bu aydınlanış, onu eski hayatından koparır. Onun yerini ise viyolonsel çalmaya çalışan bozuk bir kopya doldurur.
Ömer Davarcı
RadyoETÜ Haber
Diğer Başlıklar
Haberin Devamı
Fight Kulüp 2'yi Sizler İçin Değerlendirdik!
Haberin Devamı
Kepenkleri İndir
Haberin Devamı
Usta ressamın eserleri, ölümünün 110. Yılında tekrar canlandı.